Gülümseyebilen tek canlı insandır. Peki bu ayrıcalık bize bir avantaj getirebilir mi? Şüphesiz evet.
İnsanlarda düşünme eylemi, beynin hipotalamus olarak adlandırılan bölgesinin algıladığı uyarıcıları ilgili merkezlere iletmesi oluşur. Uyarıcıları, resim, ses, koku ve tat olarak algılarız. Algıladığımız bilgiyi işlediğimizde eletrokimyasal reaksiyonlar ve elektriksel boşalmalar oluşur. Beynimizle bedenimizdeki organları arasında böylelikle bir etkileşim meydana gelir. Özetle düşünme biçimimiz davranışlarımızı belirlerken, davranışlarımız da düşüncelerimizi etkilemektedir.
Başka bir ifadeyle beyin, algıları organ ya da kaslara aktarırken, kaslar ve organlar da beyne komut verebilmektedir.
Bilimsel çalışmalar da beden uyarımının beyni tetikleyebileceğini göstermiştir.
Keyif verici birtakım uyaranların algılanmasından sonra beyin elmacık kemiği üzerindeki gülme kası zygomaticus major kasına gönderdiği elektrik sinyallerle gülme eylemini oluşturur. Böylece timüs bezi uyarılarak bedende mutluluk hormonu olan endorfin salgılanır. Benzer şekilde mutsuz durumdayken yanaklarımızı yukarı kaldırdığımızda, bedenimiz gülümsediğini düşünmekte ve timüs bezi yine uyarılarak endorfin salgılamaktadır. Aynı mantıkta surat asma olarak ifade ettiğimiz yanak kaslarının aşağı doğru çekilmesi ise kişinin ruh durumunu olumsuz yönde etkiler.
Bu bağlamda düşüncenin değiştirilerek öfke duygusundan uzaklaşılması mümkündür. Yaklaşılması da.
Güzel ve hoş olan bir şeyin düşünülmesi bedenen de iyi hissetmeye yol açabilmektedir. Şimdi gözünüzü kapatıp ailenizden birinin bebekliğindeki sevimli anlarından birini resim ve ses olarak aklınıza getirin. Keyfiniz yerine geldi öyle değil mi? Buna yanak kaslarınızı kasarak gülme eylemini ekleyin. Ben bu satırları yazarken oğluğun bebekliğini düşünerek aynılarını yaptım. Keyfim biraz daha arttı. Denemesi bedava. Sadece birkaç saniyenizi alır.
İş dünyası açısından bakarsak, üzerinde çalıştığımız bir işle ilgili olumlu düşünmek olumlu duyguları açığa çıkarırken işi yanlış yaptığımızı değerlendirmemiz de adrenalin akışını artırarak kendimizi suçlu hissetmemize neden olabilir.
Düşünce ve duyguların birbirini karşılıklı etkilemesi beynin yapısıyla ilgilidir. Beynin dış katmanlarındaki kortekste bulunan “zihinsel merkez” ile daha alt katmanlarda yer alan “duygusal merkez” arasında oldukça kalın bir sinir demeti bulunmakta ve bu biçimde iki merkez çok yakın iletişim kurabilmektedir.
Bu etkileşim sadece kendimiz için geçerli değildir. Başka birini de aynı mantıkla etki altına alabiliriz. Bir kişiye hasta göründüğü söylendiğimizde kendisini hasta gibi hissedebilmesi mümkün olabilir.
George Orwell 1984 kitabında kurguladığı dünyada düşünce ve eylemler arasındaki bağa dikkat çekmiştir. Kitapta “özgürlük” kelimesinin kullanımın yasaklanmasıyla insanların özgürlük fikrini düşünmeyi bile akıl edemediklerinden söz edilmektedir. Orwel bu durumu şu meşhur sözle açıklar. “Düşünce dili değiştirebiliyorsa, dil de düşünceyi değiştirebilir”
Dil sadece konuştuğumuz kelimelerden ibaret değildir. Sözcükleri söylem eşeklimiz ve konuşmasak bile bedenimizin verdiği tepkiler hem bizim hem karşımızdakilerin davranışları üzerinde olumlu ya da olumsuz davranışlar doğurabilir. Bu nedenle düşündüklerinize dikkat edin fizyolojik ve nörolojik yansımaları sizin ya da başkalarının hayatını değiştirebilir.
0 Yorum